Çağdaş Sözlük

Kâr ~ كار

Lugat-ı Remzi - Kâr ~ كار maddesi. Sayfa: 171 - Sira: 3

Lugat-ı Remzi; Kâr maddesi. osmanlıcada Kâr ne demek, Kâr anlamı manası, Kâr osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte Kâr hakkında bilgi. Arapça Kâr ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada Kâr anlamı

Lugat-ı Remzi - كار Kâr ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

Kâr ~ كار güncel sözlüklerde anlamı:

KaR ::: f. İş. Güç. Amel. Fiil. Temettü'. * Kazanç.

KaR ::: f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi.

KAR ::: (C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya. * Deve. Dağ keçisi. * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek. * Küçük tepe. * Kara taşlı yer. * Kara büyük taş.

kâr ::: (f. i.) : 1) iş güç, iş. (bkz. : amel, fi'l). 2) kazanç, temettü'. kâr-ı âkil : akıllı iş. kâr-ı kadim : eski zaman isi.

kâr-ı nâtık ::: müz. lâdînî Türk müziğinin büyük bir şeklidir. Bu şekli, fihrist peşrev ve saz semaîsi şeklinin söz müziğindeki karşılığı olarak kabul edebiliriz. Kâr-ı nâtık, birbirini takiben gelen makamlardan teşekkül etmiştir. Eser, çok zaman aynı makam ile başlayıp biter ve o makamın ismini taşır; eğer başladığı ve bittiği makamlar ayrı ayrı ise, bittiği makamın ismini alır. Güftede dâima bir edebî san'at ile üzerinde durulan makam zikredilmiştir; bu sebepten "nâtık" sıfatı verildiği, kolayca anlaşılmaktadır. Bu şekilde eserin "didac-tique" bir mâhiyet taşıdığını da ilâve etmek lâzım, dır. Kâr-ı nâtık eski bestekârlar arasında bir hün

kâr-ı reva ::: kullanılabilir, işe yarar.

kâr ü bâr ::: iş güç, kazanç. 3) meşguliyet; sanat. 4) işleme, te'sir. 5) savaş, (bkz. : cenk, harb). Bî-kâr : işsiz. Kesb û kâr : geçim yolu, san'at; ticâret. Ser-i kâr : iş başı.

kâr ::: (f. e.) : "-İİ, -ci, -eden, -edici" eklerinin karşılığıdır; isimleri sıfat yapar : "hîlekâr, isyân-kâr, füsun-kâr, kanâat-kâr... gibi.

Kar ::: (a. i.) : hek. 1) doktorun, hastayı muayene ederken, ses almak üzere, bir uzva parmakla vurması.

kar'-ı esbaî ::: hek. doktor, hastanın muayene edilebilecek yerine sol elinin ayasını koyarak, sağ elinin parmağiyle sol elinin üstüne vurması. 2) (a. i. c. : kara'). 1) kapı çalma; 2) su kabağı.

kâr ::: "yapan, eden" mânâsında son ek.

kâr ::: para kazancı.

Kar :::


  1. Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı.

  2. İş.

  3. Yarar, fayda.

  4. Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.

  5. Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark.

  6. Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
    Örnek: Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu. T. Buğra

  7. Havadan ak, ince taneli buz kırılcaları biçiminde ya da lapa lapa yağan, sıcaklık koşulları elverişli ise yerde biriken su buğusu, bkz. yağış.

  8. Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.

kâr ::: iş

kâr ::: ‬iş

kâr ::: (f. e.) -İİ, -ci, -eden, -edici

kâr ::: fayda, iş, kazanç, menfaat, meyve, ticaret, yarar

KAR :::

(C.: Kur-Kirân) Zift, kara boya. * Deve. Dağ keçisi. * Ses çıkmasın diye ayağın kenarıyla yürümek. * Küçük tepe. * Kara taşlı yer. * Kara büyük ta

KÂR :::

f. (Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan mânâlarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kâr, hilekâr, isyan-kâr, hamur-kâr, kanaatkâr...gibi